20 Ocak 2017 Cuma

Kelimelerin Gücüne Dair

Kûn feyekûn ile başladı her şey. Allah(c.c) 'ol' kelimesi ile oluşa getirdi kainatı. İşteşlik kattı oradakilere ve Adem'i yarattı sonra. Ona eşyanın ismini öğretti.Ve ikra dedi ardından gelenlere. Sonra Adem'e kalemle yazmayı öğretti. Birlikte anlaşıp anlatsınlar diye de bu iki şeyi meczetti. Yani insan şey'in hakikatini önce fark etti sonra okudu ve yazdı. Eşya denilenin hakikatini nasıl ifade edebilirim diye düşünürken ona diller öğretildi .Ancak diller de 'şey'lere sadece ad veriyordu ve mahiyetinin tanımını yapmıyordu. Ama bu yöntem ona soyut alanın somuta dönüşebilmesi için bir adım imkanı sağlıyordu. 
Zamanla insan somutta o kadar boğuldu ki, zahiri batın sandı ve eşyadan ibaret gördüğü dünyasının sınırlarını o kadar küçültmek zorunda kaldı. Tabi sonra küresel köy ve tartışmalar... Zihin dünyasının hadleri çizilirken, ufkun ötesinde de bir dünyanın olabileceğini kestiremeyen insan, küçük köyünün ağası olmayı ufkun ötesinin uzaylısı olmaya tercih etti. Somut alana hapsettiği 'şey' tanımları onu soyut alandan mahrum bırakıyordu ve farkında değildi. Tabi insan gücünün sınırlarını kelimelerle koymaya devam etti. Öyle ki mücadele önce kendi dilinden olmayanı öteleyerek onun kastettiği alanı, iddiayı yok sayarak başladı.
İkiye bölündü dünya Doğu- Batı oldu. 
Biri güneşe yasladı sırtını, diğeri uzayan gölgesine bakarak aldandı. 
İnsan kendinden olmayanı sadece dışlamakla kalmadı, onu kendisi de yabancılaştırarak yok etmeye çalıştı, öyle ki ona bu haliyle tahammül edemedi, kendisine benzeterek yok etmeye karar verdi. Çünkü bir şeyin kendisi olmayan başka bir şey olarak ifade edilmesi onu dünya hayatı açısından hiçe sayıyordu. Bu silahın kelimelerin gizemli dünyasıyla oluşturulabileceğini ilk fark eden Batı oldu. Uzun gölgeli adam, insanların zihnini kontrol etmeyi seviyor, onların hafızalarını yok etmekten büyük keyif alıyordu. Bu sebeple işe mefhumlardan başlama kararı aldı. 
Wittgenstain'ın "Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır." tanımından hareketle insanlığın sınırlarını kendi dünyasına hapsetme kararı aldı. Önce onların dünyasını yok etmenin iyi bir fikir olabileceğini düşündü ve onların dünya tasavvurunun içini dolduran medeniyet kelimesini katletmeye karar verdi. Medeniyetin içini dolduran kültür havzasındaki kalıpları inceledi, sonra onlara kötü lakaplar taktı. Cihada terör dedi örneğin, dedesini düşünenleri gerici ilan etti ve yeni'yi aramayan zihni taassup ile niteledi. O medeniyeti oluşturan değerlerin içini boşaltırken bir taraftan yeniden dolmasın diye bizzat kendisi doldurdu. Amerikan kültür emperyalizmi değil, Amerikan demokrasisi oldu ismi örneğin. Değişen her şey gelişme olarak adlandırıldı.Ve değişmeyen şeyler gelişemedi...Yani kelimelerle etiketlenen dünyayı , kelimelerle yönetmeye karar verdiler,zahiren...
Bugün biz tam olarak ne yapıyoruz? Uzun gölgesi altında dinleniyor muyuz o adamın? Ya da gölgedeki karanlığın farkına varan kaç kişi var? Allah eşyaya hakikati gizlerken onu kimsenin eline vermedi ve onu yok edici bir silah olarak da kullanın demedi. 
İnsanlar ilim yapalım derken ideoloji ürettiler ve mürekkebin aktığı yerlerde de kan var artık. Kalemin yazdığı şeyler, kalemlerin boyadığı hafızalar üretiyor savaşları. Zihin dünyamızı yitiriyoruz, kelimelerimizi kaybediyoruz ve maalesef farkında değiliz. 
Mürekkeplerin kan kokmadığı zamana, güneşin doğduğu âna, kendimiz olmaya ne zaman başlayacağız? Kelimelerimize sahip çıkarak olacak her şey. Dilimize sahip çıkacağız. 
Zira Ghandi "Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür…Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür…Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür…Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür…Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür…Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür…Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür…"
Bu cümleleri söylerken ne kadar da haklıdır.

*Zeynep KAYSERİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder