13 Mayıs 2017 Cumartesi

Thomas More/Her Devrin Adamı (3)

Tarihler ile giderek ya da tarihlerle konuya başlayacak olursak Thomas More 1478 yılında Londra’da yargıç John More’nin oğlu olarak dünyaya gelmiş. 1491 yılında ise İngilizlere ait bir adet üzerine bilgi ve görgüsünü artırmak için babası tarafından Canterbury Kardinali John Morton’un eline verilmiş. Ama ona verilirken babasının “Eti senin, kemiği benim…” dediğine dair herhangi bir bilgiye henüz ulaşamadık. Kardinal Morton adamı gözünden tanıyan cinsten bir adam olacak ki onun yeteneklerini keşfedip Oxford Üniversitesine yollamış. Genç Thomas orada Yunanca ve Latince’yi öğrenmek için gitmiş olsa da meşhur İngiliz elitleri bu dilleri tahsile pek yanaşmıyorlardı. Çok görmemek lazım nasıl olsa Orta Çağ insanı bir taraftan hoş görmek gerek. Orta Çağ Avrupa insanı hakkında bir fikir beyan et deseler hiç şüphesiz aklı katran karası bir halde gönlü ondan da kara bir halde ama nedense nedamet parıltılarının saklı olduğu bir cevherin her zaman içinde bulunduğu sefil bir insan derim. Kızmayın belki de onlar şu an bizim hakkımızda aynı şeyleri düşünüyorlardı. Maalesef bunu söylemek çok güç hatta insanın boğazını düğümlüyor ama İslam toplumu tarihinin Orta Çağını yaşıyor. Biz yine konumuza dönelim. 

Evet genç Thomas bir miktar okuduktan sonra Yunanca ve Latince eğitimini tam manasıyla öğrenemeden 1494 yılında öğrenimini yarıda bıraktı. Yazık oldu vallahi üzüldüm çocuğa şimdi. Bıraksalar nah şurada ağıt yakacağım ama devam edeceğime dair kendime söz verdim ve yazıya devam etmek zorundayım. Neyse öğrenimini bıraktı ama temelli de bırakıp hamal olmadı. 2017 Türkiye’sinde tarih okumuyor sonuçta. Yunanca ve Latince’yi bırakıp Londra’ya Hukuk okumaya gitti. Belki de babası zorladı bilinmez. İlim adamı biraz zalim olur derler. Ama kitabından da anlaşılacağı üzere Yunan ve Latin felsefe kitaplarını okumaya ve klasiklerden faydalanmaya devam etti. Bir zahmet devam etsin yahu iki dil boşuna tahsil etmedi sonuçta.

Tarihler 1499 yılını gösterdiğinde meşhur zat Erasmus ile tanıştı ve bu güzel dostlukları Erasmus Deliliğe Övgü kitabını yazana kadar devam etmedi. Tabi ki More idam edilene kadar sürdü. Hiç kava etmediler mi? Orasını bilmiyorum. Ama okuduğum kitapta yazan o ki Thomas More o kitabı yazması için Erasmus’a fazlasıyla ısrar etmiş. Muhtemelen bu arada kavga edecek bol bol zaman bulmuştur. Televizyon internet yok sonuçta…

Dostumuz More 1501 yılında “Ya Sabır” yahud “TevekkelAllah” diyerek manastıra kapandı. Orada sadece oruç tutup sigara içmedi aynı zamanda derin okumalar yaptı. Ne okuduğuna dair bir bilgim yok. Fakat eminim ki klasiklere abandı. Boru değil Yunanca ve Latinceyi tahsil edeceksin öylece kalacak. Eminim ki 1494 yılında okulu bıraktıktan daha doğrusu bırakmak zorunda kaldıktan sonra “Ulan pilavdan dönenin kaşığı kırılsın.” Deyip ibadet ayağına okuma yapmıştır. Kanıt isterseniz yorulmayın zatı şahane 1503 yılında Parlamento’ya avukat olarak seçildi. İbadetin göstermelik olduğunu ve haklılık payımı tekrarlamama gerek yok sanırım. Devam ediyorum. 2 yıl bu görevini devam ettikten sonra yeterince dünyada yaşadığını düşünen More 1505 yılında evlenmeye karar verdi. Aynı yıl evlendi. Ama o yıl mı evlenmeye karar verdi bakın orasını bilmiyorum. Karısının adı Jane Colt. Artist ismi gibi ama o bir köylü kızı. Yeşilçam’a bağlamadan devam edelim. Adeta manastır hayatının öcünü almak istercesine Thomas More önümüzdeki beş yılda, yanlış duymadınınız önümüzdeki 5 yılda tam 5 çocuk yaptı. Yani karısı çocuk yaptı. Bu zalim adama daha fazla dayanamayan karısı 1510 yılında hayata gözlerini yumdu. Belki de hastaydı. Orası Allahü alem.

Ama en büyüğü 5 yaşında olan çocuklarıyla ortada kalan More tabi ki dünya tatlısı bebelerine hem analık hem babalık yapamazdı. Muhtemelen aynı yıl kendisinden 8 yaş büyük olan Alice soyismi için kitaba bakıyorum. Alice Middleton ile evlendi. Evet doğru yazmışım. Her neyse kendisinden 8 yaş büyük olan bu hanım için yazarımız sevgili More şöyle dermiş: “Bu hanım ne genç ne de güzel ama çok iyi bir yönetici.” Türk olsaydı muhtemelen: “ O kadar güzel değil ama iyi karı doğrusu. Sağ olsun beni yalnız komadı.” Diyecekti. Tabi arkasından çalan Sinan Engin müziği…

1515 yılına ayak bastıktan sonra ticari anlaşmaları görüşmek için gönderildiği Belçika-Hollanda’da Anvers yurttaşı Peter Gilles ile tanıştı. Sosyal bir insan olmalı ki gittiği her yerde mutlaka biri ile tanışıyor. Biraz itirafta bulunacak olursak kibar ve arkadaş canlısı olan sayın More ile bende tanışmak isterdim. Aynı yıl Anvers şehrinde meşhur Ütopya kitabını tasarladı. Hadi buda benden olsun: ”Bir sene sonra kitabını yayınlayacak.” Ama hakkını teslim edelim ki biraz kolpa olur kendileri. Eğer okursanız kitabı neden bunu kastettiğimi anlarsınız.

1516 yılında şu an okumuş olmaktan hoşnut olduğum ve gerçekten beğendim kitabı olan Ütopya’yı yayınladı. Naçizane yorumumdur. Platonun Devlet adlı eserinden sonra ikinci bir numune kitaptır. Bu arada Devlet adlı kitabı çok görmeme rağmen hiç okumadım. Okumak istediğim kitaplar arasında. Bu yorumu ise kitaptan çaldım. Hadi biraz yumuşatayım intihal yaptım. Küçük bir “intihalcik” sadece… “İntihal tarihçinin kamçısıdır derler.” deyip bu yılı bu özlü söz ile kapatalım. Yalnız söz bana ait. Eserinde paylaşmak isteyenden telif ücreti alırım. Hele izinsiz alanı görürsem maazallah süründürürüm. Allah elime düşürmesin. (Amin)

1521 yılında Kral’ın Özel Meclisi’ne (Privy Counsel) seçildi. Tabi tahtta Tüdor Hanedanlığı’nın son varislerinden olan ama son varisi olmayan erkek çocuğu da olmayan Henry Tüdor vardı. Namı diğer 8. Henry. Herifin ne hikmetse erkek çocuğu olmamış ve bu More’un kellesinin gitmesine sebep olmuş. Neyse spoiler vermeden, Türkçesi tatkaçıran, konuya devam edecek olursak bu Kral Thomas More’a “Sir” ünvanını verdi.

Bu arada unuttuğum bir yer var yüksek müsaadenizle özür dileyerek belirtmek istiyorum. 1517’de başa yukarda bahsi geçen “Bahtsız Henry” ne kadar hoşlanmasa da ahbap oluverdi. Evet yanlış duymadınız kardeşlerim. Bu sözlerim kat’idir ve sizi temin edemem ki ,çünkü o devirde yaşamadım, More Kraldan hoşlanmıyordu. Yalnız Kral olmasından mütevellit ve aydın kişileri sevmesinden dolayı Kral zıpçıktı gibi More’un evine gelip onu rahatsız eder bahçede beraber sohbet muhabbet ederlerdi. İki defa eder demekten müteessir olduğumu söylemeden duramayacağım. Muhtemelen sizde içinizden geçirdiniz bu dediğimi. Dediğim gibi kitabında yer alan ifadeye göre More Kral’dan hoşlanmazdı ama onun hizmetine girmekten de yakayı kurtaramadı. Şu sözü söylediği kitapça mervidir: “Eğer kafam ona Fransa’da bir kale kazandırırsa, uçurmaktan çekinmez.”

Yani Pragmatist bir Kral ile karşı karşıyayız sevgili kaari…

Tarihler ile oynamadan normal seyrinde devam edecek olursak 1529 yılında bizim “Bahtsız Henry” Thomas More’u Lordlar Kamarası olana kadar destekledi. Öyle ki More adaletin başı olarak tek yetkili kişi olmutu. Yeni bir Roobin Hood mu doğuyor acaba?

1532 yılında More’u idama sürükleyecek olaylar silsilesinin başı olan 8. Henry ölen ağabeyinin eşi Catherine’den ayrıldı. Savunması bu evliliğin hukuki açıdan doğru olmadığı idi. Madem öyle niye evlendin muhterem Kralım. Muhtemelen erkek varis bırakamayacağım korkusu ile gül gibi karısı Catherine’den boşandı ve saray cariyesi olan Anne Boleyn ile evlendi. Catherine'nin ahı tutmuş olacak ki Kral Henry’nin soyu kızları Elizabeth’den sonra kesilecekti. Tüdor Hanedanlığı bu “Bakire Kraliçe’den” sonra son bulacaktı. Oh olsun! Tabi hukuksuz bir evlilik yapıp ondan ayrılmayı murad eden sevgili Kral haşmetmeapları ne kadar Papa uygun görmese de Anne Boleyn ile evlendi. Bir dönem manastıra kapanmasıyla da bilinen More bu evliliği asla uygun görmedi ve ölümüne kadar bu inadını sürdürdü. İdam emri verilene kadar bu mesele ile ilgili hiç konuşmadı. Kendine iftira sonucu idam kararı verileceğini anlayınca açtı ağzını ve yumdu gözünü ve her şeyi tüm fikrini adeta mahkemeye kusarcasına söyledi. Tabi daha sonra idam olunacak ama biz yine tarihe normal seyrinde devam edelim.

1533 yılında More artık inzivaya çekileceğini söyledi. Bunun için de sağlığını bahane etti. Tabi Kral bu yalanı yemedi. Zaten More resmi düğüne de katılmamıştı. Kral bu meseleden işkillenince onun peşini bırakmadı. Aynı yıl More’u Elizabeth Barton’u desteklemekle suçladılar. “Kim oluyor bu Elizabeth?” diyecek olursanız hiç kuşkulanmayın ben size anlatacağım. Bu hanım kardeşimiz bir manastırda rahibe. Kral'a karşı çıktığına göre koyu Katolik olmalı. Kral’ı suçlamakta o kadar ileri gitmiş ki onu cehennemde yanacağına dair fetva vermiş. Sayın Rahibe sabah yürek yemiş olmalı ki kendini Yavuz’un karşısına çıkan Zenbilli sanmış. Ama nerede… Yavuz'daki feraset Kral’da ne arar.

Parlamento’da acımamış bu rahibe ile onun destekçilerinin asılarak idamını istemişler. Listede More da var imiş. Sonra onun adını parlamento silince More paçayı yırtmış ama rahibe ve destekçileri asılarak idam edilmiş. Elveda Rahibe ve destekçileri…

1534 yılında Kral biraz da Martin Luther’den etkilenerek kendini “dünyanın ulu hükümdarı ve kilisenin başı” ilan etti. Aman Kanuni duymasın. Herkes bu unvanı yemin ederek kabul etmek zorundaydı. More tabi ki bunu asla kabul etmedi. “Bir karı yüzünden mezhep değişir mi Kral hazretleri?” de demedi. Hapsedilse de Kral hakkında kötü bir şey söylemedi. Kanuni’ye haber verseydi şimdi ikinci Fransuva vakasını yaşıyor olurduk ama ona da haber vermedi.

1535 yılında ise Kralın meşru unvanını kabul etmesi istemiyle mahkemeye davet edildi. Ama tabi ki inadım inat diyerek bunu kabul etmedi. Vatan haini damgası yedi ve bu sebepten asıldı ama bundan daha güzel olan bir şey varsa da o da More’un yargılanma esnasında verdiği enfes cevaplardı. Ne mi dedi?

Orasını kitaptan okuyun canlar…

*Ahmet Hilmi YAŞAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder