11 Mayıs 2017 Perşembe

İhtilal ve Toplum Tepkimesi

Güncel dünya dengesinin sağlayıcılarından ilk adım olarak 1789 Fransız Devrimi’ni saymak birçok tarihçi ve siyaset bilimci tarafından sıkça zikredilen bir yorumdur. Evet elbette günümüzde bu hala yorumdur çünkü olayın dinamiklerini yani sosyal-devrimci insan faktörünü göz önünde bulunduracak olursak İngiltere’de ve yine Fransa’da daha önce meydana gelen birkaç işçi sınıfı kaynaklı ihtilal girişimleri de karşımıza çıkacaktır. Peki Fransız Devrimi’ni evrensel bir etki alanı kategorisine sokan neydi?

Şüphesiz ki Avrupa’nın önemli devletlerinden biri olan Fransa daha 18. Yüzyılın başlarından itibaren karanlık Ortaçağ feodalitesinin ve medeniyetin tüm kör noktalarının izlerini hem sosyal hem de idari alanda taşımaya devam ediyordu. Buna bağlı olarak yönetimin zirvesinde bulunan kralın karanlık ve akıbeti belirsiz ortaçağ siyasi ortamının kargaşa dolu atmosferinde halktan kopuk bir siyasi dairede oturuyor olması toplumun her sınıfının devlete ,karşı bir tutum takınmasını ve devlete olan güven ve bağlılığın sarsılmasına neden oluyordu. Bu da elbette devlete karşı sosyal sorunların çığ niteliğinde bir geri bildirim yapmasına neden oluyordu. Ancak bu tüm devrimci ihtilallerin hemen hemen genel oluşum alt yapısıydı yani 1789 tarihini evrenselleştiren asıl neden bu değildi. Asıl neden ihtilali başlatan işçi sınıfının bildirilerinde de vurguladıkları “eşitlik” ilkeleri ve sosyal haklardı. Din ve vicdan hürriyetleri de bu genel özgürlükler başlığına tabi durumunda kalmıştı. Ancak daha önce de belirtildiği gibi bu toplumsal etki alanı oluşturan ilk ihtilal değildi. 1640 ve 1776 devrimleri 1789’un pek de benzeşmeyen selefleriydiler.

1640 devrimi burjuvazi çıkışlı ve feodalizm aleyhtarı oluşundan dolayı, bu  ihtilalin yanlıları bu durumda kendini halkına dinsel güçle bütüncül sunan devlete doğrudan karşı  bir tutum almış ve dolayısıyla da püriten olmuş oluyordu. Bu Ortaçağ gibi dinsel öğreti ve kuralların papanın tekelinde bulunduğu bir devirde doğrudan hem dini hem de siyasal bir kimlik çatışmasını tetiklerdi. Bunu göze alamayanların niceliksel çokluğunun sebebi ihtilalin dinsel bir pozisyonda sunulmuş olmasından dolayı asıl dinamiğin yani sosyal-devrimci niteliğin gölgelenmesinden kaynaklanıyordu. Bu 1776 Amerikan Devrimi’nde ise din yine söz konusu olmasına rağmen bağımsızlık arayışıyla gölgelenmişti. 1789 ihtilali ise tamamıyla sınıf çatışmalarının paradoksundan doğmuş ve devletle halkının uzlaşmasına giden bir süreç olmuştur. Aslında ihtilalin bu denli etki alanını genişleten bir diğer etken de Fransa’nın dönem siyasetinde gerek diplomasi olarak gerekse konum itibariyle bulunduğu yerdir. Yine ihtilalin etki alanının genişlemeye devam ettiği süreçte Fransa’nın ihtilali savunmak adına Avrupa devletlerine karşı takındığı savaştan kaçınmaz tutumu ihtilalin haklı gerekçelerini olduğundan da haklı bir popülariteye kavuşturdu. Bu Fransa’nın giriştiği savaşlarda ordusunun geçip de başarılı olduğu topraklar üzerinden dalga dalga olmak suretiyle doğrudan doğruya fikriyatın değer bulduğu ve aydınların kutsandığı bir dönemde gerçekleşmiştir.

İhtilalin uzak yollardan getirdiği “eşitlik”, “özgürlük”, ”hak”, “hukuk”, “anayasa” kavramları en yakın tarihte Balkan ulusları içinde zuhur etmiştir. Kültürel bir canlanış sürecinin ardından sırayla Yunanlar, Sırplar, Bulgarlar, Karadağlılar ve diğerleri bünyesinde yaşadıkları Osmanlı İmparatorluğu’na karşı son derece isyancı ve talepkar bir kargaşa sürecine girmişlerdir. Burada asıl dikkat edilmesi gereken dinsel nitelikte olup toplumda kitlesel bir destek sağlayamayan ihtilallerin sınırlarına karşı 1789 Devrimi’nin nasıl yaklaştığıdır. Aynı hataya eğer 1789 aydınlarından Locke, Montesquieu, Comte ve ya Rousseaou düşerek ihtalin fikriyatını bulandırmış olsalardı belki bugün geniş topraklı imparatorluklar devri bilmem kaçıncı yüzyıllarını yaşıyor olacaklardı. Sonuç olarak İhtilalin din ya da ideoloji gibi keskin çizgilerle gölgelenmemesi 1789’un “ulus” kavramı altında dünyanın her köşesinde yenilenebilir bir kimlik bulabilmesi dünyanın tabiri caizse 18. yüzyılda kabuk değiştirmesine ve bugünkü ulus devletlerinin fikri temellerinin atılmasına zemin hazırlamıştır.
*Gamze ERGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder