25 Nisan 2017 Salı

BAHADIR SAVAŞTA BELLİ OLUR


Her milletin kendine has olan zamanla bütünleşip anıldığı birtakım meziyetleri vardır. Bizim de Türkler olarak geçmişten günümüze nam salmış cesaret ve adalet duygularımız diğer milletler nazarında kabul görmüştür. Ayrıca şu da ayrı bir hakikattir ki biz Türkler cesur ve adaletli olduğumuz gibi bir o kadar da merhametli bir milletiz. Bu meziyetlerimiz hakkında gerek milat öncesi ve gerek milat sonrası örnek kabilinden buraya aktarabileceğimiz envai çeşit destanlar ve halk hikayeleri mevcuttur. Lakin millet olarak çok geniş bir coğrafi alana yayılmış olmamız bu hikayeleri bir bütün olarak bilmemize maalesef engel olmaktadır. Fakat şunu da iyi biliyoruz ki hiçbir doğru ve hiçbir hakikat ebediyyen tarihin tozlu raflarında saklı kalamaz. Onu mutlaka tozlarından arındırıp hak ettiği mertebeye ulaştıracak fikir işçileri hep var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Bizim bildiğimiz yahut bilemediğimiz nice kahramanlarımız tarihin tozlu raflarından sıyrılmayı beklerken bir tanesinin hikayesini dile getirebilmek naçizane üslubumuz ile kaleme alabilmek bizler için gurur vesilesidir. Bu gurur dünyaya nam salmış şanlı atalarımızın aziz, latif ve pak ruhlarından bizlere tevarüs etmiştir.

Hakkında yazacağımız konuyu daha yeni öğrenmiş bulunmakla hala etkisindeyiz diyebiliriz. Gerçekten içimizde öyle koca yürekli öyle cesur insanlarımız var ki her zaman bir şekilde insanlık için kendilerini feda etmekten kaçınmamışlardır. Bu olayı hatırladıkça Hüseyin Nihal Atsız’ın şiirinden bir söz çınlıyor kulaklarımızda -"Kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için. " 

Kahramanlarımız sadece kendi vatanlarını değil başka insanları yaşatmak için de can veriyor. Hele ki ötekileştirme ve bölme adına ortaya atılmış ve ayrıştırılmış milletler oluşturma çabasına rağmen başkalarının varlığı için var olmaktan vazgeçen kahraman şehitlerimiz anılmaya en layık olanlardandır. 

Konuya geçecek olursak şöyle ki;
Saddam Hüseyin’in lider olduğu Baas rejimi, İran ile savaştığı yıllarda Irak'ın Süleymaniye iline bağlı olan ve nüfusunun büyük kısmının Kürtlerden oluştuğu Halepçe ilçesini Kimyasal silahlarla vurma planı yapmış ve bu harekete “enfal” ismini vermiştir. Bu plan üzerine 16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı Halepçe kasabasına bombardıman düzenlemiş ve 17 Mart'a kadar aralıklarla süren saldırılarda bulunulmuştur. Ölenlerin sayısı hala net olmamakla birlikte birçok kesiminin kabul ettiği ortak sonuç, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14 bin 765 kişinin yaralandığıdır. Ancak savaştan sonra kasabaya giden yabancı gözlemciler, sayının çok daha fazla olduğu görüşündedir.

Bahsettiğimiz uçaklar tek motorlu tek kişilik modellerdir dolayısı ile bombardımana katılan 8 pilot vardır oysa teklif 9 pilota gitmiştir ve bir pilot eksiktir. Olayın en etkileyici tarafı ise şöyle gerçekleşmiştir, 16 Mart 1988 yılında Halepçe bölgesine düzenlenen kimyasal saldırıyı düzenlemesi ve komutanlığını yapması için başarılı bir pilot olan Türkmen Aydın Tayyar yani üçlü adıyla Aydın Mustafa Hamit görevlendirildi. O dönemin yetkili isimlerinden ve Saddam Hüseyin'in amcasının oğlu olan Ali Hasan Mecid (Kimyasal Ali) Aydın Tayyar'ı çağırır ve böyle bir saldırının komutanlığını yapmasını ve düzenlemesini ister. Ancak Tayyar hiç düşünmeden bu görevi reddeder ve Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin ile görüşmek istediğini söyler. Söylentilere göre Tayyar, Saddam ile görüştükten sonra görevi kabul etmediği için zindana atılır ve Halepçe saldırısı yapıldıktan 6 ay sonra idam edilir.

Necat Nuri, Aydın Tayyar ile son günlerini geçiren bir tutuklu. Aydın'ı şöyle anlatıyor : "Aydın ile konuştuk ve dedi ki, ben kimyasal saldırıyı yapmam dediğim için zindana atıldım. O anlatırken ben durumuna ağlamaya başladım ama o gülümseyerek bana dedi ki benim vicdanım rahat. Son günlerinde ise konuştuğumuzda döndü dedi ki ben bir millet için ve o millete zarar vermemek için muhtemelen canımı vereceğim, sence onlar beni saygıyla hatırlayacaklar mı ?” Daha sonra son günü onu götürürler iken beraber çok ağladık." Diyor.

Aydın Tayyar'ın Kız Kardeşi Olan Meysune Mustafa vefatından önce konuşurken alınan ses kaydında "Aydın özgürlüğü savunan biriydi. Her zaman Mücadelecileri ve özgürlükçüleri severdi. İnsan katletmenin ve kimyasal saldırıların karşısındaydı. O yaşında bile "Aydın Tayyar 31 yaşında iken idam edilmiştir." Para ve makam için vicdanını satmamıştır."

Bölgesel bir Kürt yayınına konuşan Aydın Mustafa’nın kardeşi Ali Mustafa, “Ağabeyim yurtsever biri olduğu için onunla gurur duyuyoruz. Kürtleri çok severdi. O Türkmen idi ve hiçbir zaman etnik oluşumlar arasında fark gözetmezdi. Canı pahasına da olsa böyle önemli bir talebi kabul etmediği için onunla gurur duyuyoruz” dedi.

Aydın Mustafa’nın arkadaşı Cevdet Ali,“O bir insanlık dostuydu. Herkes tarafından seviliyordu. Herkese yardım etmeyi severdi” diye konuştu.

Türkiye olarak sıkıntılı dönemlerden geçtiğimiz şu günlerde böylesine insanlık için kendini feda eden büyüklerimizden haberdar olmak ne güzel, onların mücadele ettikleri zalimlere karşı mazlumun yanında olmak ne güzel. Bu olaydan Türk halkı olarak çıkaracak çok paydamız ve bizi birbirimize bağlayıp bir bütün yapan çok sebeplerimiz olduğunu unutmamalıyız.

Şehidimizin ruhu şad mekanı cennet olsun sevgi ve saygı ile… 
NERMİN SOYTÜRK

1 yorum: