20 Nisan 2017 Perşembe

İKİ ÜLKE BİR MEDENİYET


Osmanlı Devleti’nde halkın sosyal hayatta her türlü ihtiyaçları külliyeler çevresinde, vakıf sistemi sayesinde siyasi bir otoriteye ihtiyaç duymaksızın sağlanırdı. Kuruluşundan dağılışına kadar yüzyıllar boyunca yasamış olan bu müessese ile Osmanlı insanının da doğumundan ölümüne kadar dini, sağlık, eğitim gibi ihtiyaç duyduğu her alanda gereksinimleri ücretsiz bir şekilde sadece Allah rızası için karşılanmıştır. Sadece başkentte değil devletin sınırlarının ulaştığı her yerde bu sistem tesis ettirilmiş, en uzak bölge bile Osmanlı Medeniyeti ile tanıştırılmıştır.

Bu medeniyet ki devleti yıkılsa bile zamana direnmiş, yapılmış vakıf eserleriyle hala Osmanlı mirasını sürdürmekte. Bu medeniyet ki bugün sınırlarımız dahilinde olsun ya da olmasın hala devletinin adını yaşatmakta. İşte bu şehirlerden biri Bursa diğeri de Saraybosna…

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde “Bosnasaray’ı” bakımlı, süslü ve şenlikli taşlık şehir olarak ifade eder. “ Aşağısı ve yukarısında sayısız sınırsız akarsular nehirler akıp her tarafı gül-ü gülistan, şebekeli bahçeler ve Rıdvan cenneti bahçesi gibi sayısız bostanlar ile bezenmiş bir şirin şehir” olarak bahsettiği Saraybosna’dan Fatih Sultan Mehmet’in emaneti olarak bahseder. (Seyahatnâme 5.Cilt, 2.Kitap)

Bosna, Saraybosna ismini her okuduğumuzda yüreğimizi burkan, içimizde hüzün uyandıran bir kelime. 15. Yüzyıldan beri Osmanlı’nın bir parçası olan bu şehir ne acıdır ki 19. Yüzyılın sonunda sınırlarımızdan ayrıldı. Sınırlar ayrılsa da kalplerin hiçbir zaman ayrılmadığı bu şehirde Osmanlı mirası her şeye rağmen devam etmektedir.

Ne Sırplar yok edebilmiştir bu bağı ne de zaman, ne mermiler yıkabilmiştir bu mirası ne de bombalar. Sebil hala Başçarşı’nın ortasında durmakta, dört tarafındaki minarelerden hala İslam’ın adı yükselmektedir. Biraz yorgun düşse de bu şehir Başçarşı’nın etrafında zaman durmaktadır. Osmanlı medeniyetinin estetik, kültürel ve tarihi bağlarla bağlandığı bu yer Bosna‘nın kalbidir.

Adım başı Osmanlı mirasına rast geleceğiniz bu şehri asla bir turist gibi güle oynaya gezemezsiniz. Bir turist gibi hissetmezsiniz çünkü bir o kadar yaşadığımız şehirlere benzer. Büyük bir sevinçle gezemezsiniz, çünkü içinizde onurlu savaşın hüznü ve saygısı olur. Her yanı ayrı bir hikâyedir.

Mavi kelebekler ülkesinin başkenti en çok Bursa’yı çağrıştırır. Çarşısıyla, esnafıyla, sebiliyle, hanıyla, verdiği huzurla bu iki şehir tek bir ülke hissi verir. Bu nedenledir ki Saraybosna Kardeşlik Çeşmesi buraya layık görülmüştür. Bosna Başçarşı’da olduğu gibi Bursa Kapalı Çarşısı’nda da sizi bir adet ahşap sebil selamlar. Saraybosna’da Gazi Hüsrev Bey Camii’ne hayranlıkla bakarsınız, Bursa’da Ulu Cami’ye. İki Osmanlı Hanı; Morica ve Kozan Han. Dükkânlar ve zanaatkârları hepsi ortak bir medeniyetin mirasını devam ettirmekte. İki tipik Türk çarşısında da adım adım Osmanlı tarihi ve kültürü iliklere kadar hissedilmektedir.
Eminim fotoğraflara bakarken hangisinin Bursa, hangisinin Saraybosna olduğunu anlamakta zorlanacaksınız. Bu iki Osmanlı yadigârı, tarihi bir şehir tablosunu seyredermiş gibi hala hayranlıkla kendisine çeker.

Her şehrin birbirine benzemeyen bir duygusu vardır ya o Saraybosna’nın hüznüdür sadece. Neredeyse her köşe başında karşımıza çıkan kurşun izleri ve tepelerdeki mezar taşları sizi başka hiçbir şehirde hissetmediğiniz bir duygunun içine sokar. Sonra o şehri gezmeye başlarsınız ve o duygu yerini hayranlığa bırakır.

Modern savaş tarihinde en uzun kuşatmaya maruz kalan bu şehirde sadece Osmanlı izlerini değil çok çeşitli bir etnik zenginlik görürsünüz. Her dinden insan ve farklı dini yapılarıyla eşsiz bir mozaik sunar. Bir tarafı tipik bir Anadolu kasabasıyken diğer tarafı bir Avrupa kentidir. Bir tarafta Gazi Hüsrev Bey
Cami; diğer tarafta Katolik Kilisesi, Ortodoks Kilisesi ve Sinagog. Avrupa’nın Kudüs’ü tabiri sanırım en çok bu ülkeye uyar.

Boşnaklar, Sırplar, Hırvatlar bir zamanlar kardeş gibi birlikte yaşardı bu şehirde, savaşın değil barışın baş şehriydi. Savaştan sonra ise yıkılmış yapılarla beraber insanları da parçalanmış bir şekilde birlikte yaşamaya devam ediyor. Yapılar yeniden tamir edilip tek tek ayağa kaldırılmaya devam ediyor lakin ya ölen insanlık?

“ Zambaklar yeniden açar
Çıkmaz denilen bir sokağın sonunda
Bosna özgürlüğe sevdalı bir kuş olur
Bilge kralın avuçlarında
Mostarı mermiler değil ayın gölgesi bulur
Delikanlıları sniperlar değil bir çift mavi göz vurur

Zambaklar yeniden açar
Kör ve sağır Avrupa’nın tam ortasında
Çöldeki susuzluk son bulur
Özgürlüğün altın kaplı kırbasında
Zambaklar yeniden açar
Bir zafer muştusunda
Nemrut ateşleri gül bahçesi olur
Tuzlada,Saraybosnada Mostarda … “ 

( Tayyip Bosnalı)

''Eminim fotoğraflara bakarken hangisinin Bursa, hangisinin Saraybosna olduğunu anlamakta zorlanacaksınız. Bu iki Osmanlı yadigârı, tarihi bir şehir tablosunu seyredermiş gibi hala hayranlıkla kendisine çeker.''


















Büşra Cansız: İstanbul Üniversitesi-Tarih-Sanat Tarihi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder